ghg
ghg

ÖZGÜR VE ÇAĞDAŞ BİR KADIN… MI?


3 - Home Studio


<< Önceki Bölüm    |    Sonraki Bölüm >>

Yazı: ALTAR BAYKAL

Birlikte kalktık, koluna girdim, kapıdan çıktık ve caddeye doğru ilerledim. Amacım bir taksi bulmaktı. Oysa o "Otopark bu tarafta" diye mırıldandı. Ben ise güvenle "Üzgünüm" diye yanıtladım "aracım yok, beş yıl önce sattım ve bir daha alamadım." Fakirliğimi asla saklamam. Beni beğenen olduğum gibi beğenir. Karakterim ve yeteneklerim, araçla ölçülemez. Kendimi bu konuda pek beğenmekteyimdir. O ise gülerek; "Ben kendi arabamı kastetmiştim" dedi.

Kadınları kullandığı araçta sağ ön koltukta gitmekten hiç gocunmam. Bilakis, bu konumda çok da rahatımdır. Ayrıca ellerimin boş olması bir kazanımdır. Bu fırsattan yararlanıp elimi ensesine, saçlarının dibine koydum… Terliydi. Nemden bile ileri… Islaktı. Bu heyecan göstergesi miydi? Gözlerim aracın yutmakta olduğu yoldayken ellerim dizine indi… ardından kolumun uzanabildiği kadar içerilere ilerledim… Önce dizleri ile parmaklarımı sıkıştırdı, sonra iki dizini biraz ayırdı. Gecenin nasıl geçeceği hakkında yeşil karttı bu.

Apartmanımın asansörüne girer girmez sırtını asansör duvarındaki aynaya dayadım, ellerimle ince bileklerini yakaladım, belinin gerisine yapıştırdım ve dudaklarını ağzımın içine aldım. İnanılmaz güzel bir kokusu, o fit bedenden umulmayacak kadar yumuşak etleri vardı. Tekniğe boş verip ince kemiklerini kırar gibi sıktım… tek istediğim bedenini bedenimle iç içe geçirmekti. Her noktasını… göğüslerimizden, kasıklarımızın bitimine dek… Mini eteği neredeyse beline sıyrılmış, bacaklarımız birbiri içine geçmişti.

Ancak birden kollarını kurtarıp beni itti ve " Ayaküstü işlerden hoşlanmam. Yeni tanıştığım erkeklerin evine gitmek çok da tarzım değil. Bana bir yarım saat ortamı benimsemem için izin ver" dedi.
- Tabii ki, nasıl istersen… Sadece sohbet de edebiliriz. Strese girme.
- Strese filan girmem. İyi tanımadığım erkeklerin evinde dikkatliyimdir. Başka bir neden arama.

Anlayışlı şekilde gülümseyerek daire kapısını açtım ve antreye girmesini sağladım. Ardından: "İçerisi seni şaşırtabilir" diye konuştum; çünkü evim klasik anlamda bir ev değil, bir film seti gibiydi.

Ve setin, pardon, salonun kapısını açtım.

Girdiğimiz oda emlak literatüründe salon diye geçse de "standart salon ve döşenme şekli" ile ilgisizdi. Bir duvar bütünü ile perdeydi. Bu duvarın karşısındaki duvarda bir masa üzerinde iki bilgisayar, iki kamera, yanlarda ayaklı ring lightlar ve hoparlörler bulunuyordu. Odanın kuytu bir köşesinde ise -önemsenmediği için itilmiş gibi- bir divan ve masa başında bir müdür koltuğundan başka eşya yoktu.

Bu görüntü karşısında duraksadı.

Gülerek: "Evet, biraz garip bir ortam" diye başladım; "sana söylemedim sanırım, ben bir cam modelim" diye devam ettim.
- Nesin?
- Cam model…
- Pornocu?
- Aslında tam cam model değilim. İnternet dansçısıyım.
- Yazarım demiştin?
- Evet yazarım da… Google Books'tan yayınlanmış 10 kitabım var.
Hala salonu eşiğinde duruyor, içeri adım atmıyor, ya da atamıyordu. Sessizlik uzamasın diye sesimi şakalaşma mode'una getirerek "İnsanın iki işi olamaz mı?" diye sordum. O ise beni duymamış gibi "O kameralar çalışmıyor değil mi?" diye mırıldandı.
- Tabi ki hayır…
- Ben anlamadım… Burada dans mı ediyorsun?
- Evet, burası benim sahnem.
- İnsanlar geliyor?
- Hayır, ben sanalım. Canlı yayında dans ediyorum.
Yine sessizlik.
- İçeri girsen de otursak. Soruların olabilir, çekinme… sor. Saklayacak bir şeyim yok.

İsteksizce salona girdi. Yüzünün her bir adalesine 10 gr.lık gizli ağırlıklar asılı gibiydi. Artık önceki kadar dik de durmuyordu. Tereddüt dolu bir beden dili ile odanın sonundaki divana (ki, ben o divana -yaşadıkları, ya da tanık oldukları yüzünden- "günahkar divan" diyordum) oturdu. Bense tavrından çekinerek yanına oturmadım; müdür koltuğumda karşısına geçtim.

Konuşmuyordu. Odayı sessizlik doldurmuştu. Hava kursun gibi ağırdı. İçimde "Al sana tanımadığın kadınlarla ilişki kurmanın sonucunu…" diye bana küfür eden bir dark side'ım vardı. Ben çok flört etsem de, herkesle flört etsem de, evime müşterilerimden başka kadın getirmem. Ciddi ilişkileri yük olarak görürüm. Seneler boyu sevgilim olmamıştır. İşim sanal veya reel cinsellik olduğu için bu modelde yaşamakta hiçbir eksiklik hissetmem. Zaten gezmeyi seven, buna gerek duyan biri değilimdir. O anda, yıllar içinde geleneksel ilişki adlı yapıya ne kadar uzak kalmış olduğumu kavradım.

Birinin konuşması gerekiyordu. Sordum:
- Bir içki ister misin?
- Yok, gerek yok.
- İstediğin gibi etrafı incele. Gizli kamera yok.
- Gizli kamera olmadığını biliyorum.
- O zaman sorun ne?
Önce sustu, sonra zorla konuştu:
- Sen, sen değilmişsin. Başka birisin. Daha ne olsun?
- Beni bir imaj olmak istiyormuşsun sanırım. Bu sözlerimi suçlama olarak alma. Gözlem sadece. Karşında tam ben duruyorum; çünkü dans etmek, beni ben yapan bir şey...
- Nasıl dans ediyorsun?
Sakınmadan söyledim.
- Erotik dans.
- Nasıl erotik?
- Çıplak olarak.
- Tamamen?
- Hayır.
Duvardaki resmimi işaret ettim. Bu kanvasa basılmış bir fotoğrafımdı. Çerçevelenmiş resimde üzerimde tanga ile kırlık bir ortamda mehtap altında dans etmekteydim. "Öyle…"
Baktı… Baktı… Ve sordu:
- Kim bu?
Şaşırmıştım. Şaşkınlığımı saklamadan "Benim. Benzemiyor mu bana? " diye cevap verdim. Bana baktı… sonra yeniden resme baktı…
- Şaka mı bu?
- Ne şaka mı?
- B… bu resimdeki tip sen misin?
Çok zor sinirlenirim. İnsanların acılarına olağandan anlayışlıyımdır. Ancak cinsel duygularımın, en coşkun anında, en planlanmış zevk gecesinde, olayın öznesi olan kadın tarafından kesilmesi ve en düşkün olduğum, beni yaşatan konuya o hanımın yaklaşımı beni gerdi… Kızmaya başladığımı korku ile fark ettim. Cevap vermedim. Versem, bana uymayan bir laf edeceğimden ve sonra kendime hayranlığımı yitireceğimden de korktum. Bara gidip bardağıma sek cin koydum ve pencere önüne geçip perdeyi araladım, sokağa bakmaya başladım.
- Sen gey misin?

İşte o anda bir perde kapandı. Beynimde başlamakta olan ürkütücü akım, ki o bir trajedi idi, yerini komedi sahnesine bıraktı. İçimden gerçekten gülmek geldi. Hanımın lafında komik bir şey yoktu. Komik olan ataerkinin insanları soktuğu modellerdi. Tutsaklığa bu ölçüde karşı çıkmış bir kadının bile tabulara boyun eğimesi ve bu kadar sığ, hatta dar bakışlı ve bence gülünç bir karaktere tıkıştırılması… Yıldızlar döküldü. Pırıltılar söndü. Artık karşımda yığından bir karşı cins vardı. Bizler ataerki yönetiminden henüz kurtulamamış insanlara saygısız davranmayız. Onları anlarız. Ama hayatımıza asla-asla sokmayız. Sokmanın HER İKİ TARAF İÇİN DE acı kaynağı olacağını biliriz.

İçkimden büyük bir yudum alarak soğukkanlılıkla ve kısaca: "Hayır, değilim" diye cevapladım. "Neden böyle bir şey sordun ki?" ya da "Bu da nereden çıktı? veya "Ne alakası var?" mealinden laflar bile etmedim. Artık tek istediğim bu gecenin bir an önce bitmesiydi.

Ne yazık ki tanrılar ihtiyacıma yan çizdiler. (Şaka ediyorum.) Ya da beynimi onun etkisinden kurtarmaya kararlı koruyucu meleğim onu konuşturdu ve şunu sordurdu:
- Kaç yaşındasın?

Az önceki sorusunu sormasına neden olan "Erkek çıplak dans ediyorsa eşcinseldir" kalıbı ile yüzleşmek beni kendime getirmişti. Bu ikinci "Bazı şeyler sadece gençlere aittir, yaşlıysan, yapabiliyor olan bile yapamazsın… ayıptır" kalıbı ise komedinin oynandığı sahnenin de perdelerini indirdi. Şimdi hafif ve eğlenceli bir vodvilin oynanmakta olduğu tiyatroda değil, farklı bir gezegendeydim… daha doğrusu bir paralel evrendeydim. Ya da en doğrusu: Paralel kimliğime atlamıştım… Artık çıplak dansçı Altar değil, Janus'tum.

Ona yüzümde dostça bir ifade ile döndüm ve "1956 doğumluyum" diye yanıtladım.
- Bu resim?
- İki ay önce çekildi.
- Fotomontaj mı?
Karşısına geçtim ve sorusunu duymazdan gelerek: "Seni eve bırakmamı… pardon, ağız alışkanlığı, sana aracına kadar eşlik etmemi ister misin?" diye sordum. Duraksadı. Bu çıkışı beklemediği belliydi. Zeki bir kadındı, bendeki değişimi gördü. Onu giderek küçümsemeye başladığımı anladı; kendini topladı ve sanırım sözlerine pişman oldu. "Bir içkiyi tercih ederim" diye konuştu. "Arkadaşlık ilişkisine ne dersin?"
- Üzgünüm bebeğim, kadınlarla arkadaşlık etmem. Ama içkini vereyim. Evime gelen bir hanımsın, konuğumsun; birkaç saatliğine dost olabilirim.
- Mersi… O zaman ben de sek cin alayım.
- Buz?
- Sek demiştim.

SONRAKİ BÖLÜM >>


Ana Sayfa    |    Altar Kimdir?    |    Kitapları    |    Yazıları    |    İletişim

Dizayn: Altar-Stil Team - İçerik: Altar Baykal    |    Copyright © 2023 -