ghg

ÖZGÜR VE ÇAĞDAŞ BİR KADIN… MI?


1 - Sexy Jogger Ayça


Sonraki Bölüm >>

Yazı: ALTAR BAYKAL

Olay küçük… Peki ya etkisi?

Etkisi de küçük… Ancak biliyorum ki benden başkası için yıkıcı demeyeyim, üzücü, en azından özgüven zedeleyici olabilirdi. Reddedilmek, hatta küçümsenerek reddedilmek, bir de haksız yere suçlanmak kolay tolere edilen işlerden değildir insanoğlunca. Ancak ben bir PE (pozitif enerji)… nesiyim diyeyim?

"PE hocası?" Hayır, hoca değilim. Herkes kendinin hocasıdır. Tabidir ki kişi kendine hoca atayabilir; bu iyi ve doğru bir şeydir. Ancak madem ki kimse bendenize "Gel, bana PE dersi ver" demedi, o zaman kendime hoca yakıştırması yapmam yanlıştır. Hepsinin ötesinde, ağır ve ciddiyet çağrıştıran kimliklere uygun biri değilim.

O zaman "PE tanımcısı/tanıtımcısı" diyeyim ve cümleyi toparlayayım: Benim gibi PE tanıtımcısının bu gibi olaylara üzülmesi kendisi ile çelişmesi manasındadır. Gerçekten üzülmedim. Ama yaşadıklarımı "Hayata dair anlatamam gereken bir vaka" kapsamında değerlendirdim… ve beni okuyanlara aktarmak adına geçtim klavye başına.

Ayça hanım, bebeği (köpeğimi) gezdirirken parkta karşılaştığım bir kadındı. O da tıpkı benim gibi sabah erken saatlerde parktaki koşu parkuruna geliyor ve koşuyordu.

Gözüme çarptığında önce vücudu dikkatimi çekti. Sanırım bu bedeni en net şekilde "Sırım gibi" sözleri ile tanımlayabilirim. O da görüntüsünün bilincinde olmalı ki, sürekli siyah lycra bir tight ve siyah crop top giymekteydi. Uzun siyah saçlarını at kuyruk olarak topluyordu ve koşarken bu "saç kuyruğu" adımlarına senkronize şekilde, sağa-sola zıplamalar yapmaktaydı.

Bilirsiniz gelişmeyi: Önce bakışmalar… Sonra selamlaşmalar… Ve "Merhaba", ardından "Nasılsınız?" ile gelişen küçük sohbetler…

Bu aşamayı ve sonraki "mini sohbetler"i çabuk geçtik. Buluşmaya karar verdik.

Onunla görüşmeyi neden kabul ettiğimi gerçekten bilmiyorum; çünkü öncelikle tipim değildi... konuşmalarından anladım, fazla çağdaştı! Yaşlı olduğum için beynimdeki "ideal kadın" modeli günümüz kriterlerine göre hayli demodedir. Ben edilgen ve bağımlı kadınlardan hoşlanırım. Bana ihtiyaç duran kişiliklerden... Bu hanım ise onun sosyal sınıfındaki (yani büyük şirketlerde yöneticilik yapan bekar kadınların olduğu grup) ve yaşındaki (30lu yaşlardaydı) hanımlar gibi özgürdü. Ayrıca ben çok flört etsem de özelime seçerek alırım. Öncel ataklığıma karşın sonradan gelen "durağanlık" kadınları şaşırtır. Söz konusu uzaklaşma nedenimin sadece "başıma dert açmamak amaçlı eliminasyon süreci" olduğunu anlatamam. Flört eğlencedir. İlişki ciddi işitir. İçinde sorumluluk barındırır. Kadınlar bunu beklerler. Birkaç eğlenceli saat adına sorumluluk almak, ya da duyarsız ve allahın hotanı gibi durmak ise beni yorar.

Ayça'da beni çeken ve kurallarımı yıkmama neden olan tipi değil, konuşmasıydı. Güzel kadının "bini bir para" bu çağlarda... ama çakışmak... kafaların benzeşmesi... birlikteyken konuşmayı sürüklemek zoruda kalmamak... Evet; Ayça'nın sohbeti çok güzeldi: Hem dinleme isteği uyandıracak kadar mahir şekilde, çekici konulardan konuşuyordu; hem de dinleme terbiyesi vardı.

Randevulaştığımız bara girdiğimde zarif ama rahat bir hareketle elini kaldırıp bana işaret etmesi ile onu fark ettim. Benden önce gelmiş olması beni sevindirdi. Çok dakiğimdir. Dakik insanlara da -kadın/erkek ayırım yapmadan- yakınlık duyarım.

Karşısına oturduğumda onunla buluşma kararımın yanlış olmadığını anladım. Parkta koşması sırasında arkasından hayranlıkla gözlediğim nefis bacakları süper mini etekle daha da seksi duruyordu. Saçları ilk kez çözülmüştü, omuzlarından aşağı iniyordu; muhakkak ki beline dek uzundu. Makyajı ise -fazla güzel olmayan yüzünü- büyülü bir maske gerisine saklamıştı. Cinsel organımın sertleşivermesi beni şaşırtmadı.

Onun gözlerinde de beğeni ışıltıları vardı. Her zamanki dik bakışları bu gün pırıl pırıldı... ama daha da deliciydi. Aklımdan "Bakalım kim kimi alacak bu gece?" şeklinde komik bir düşünce geçti.

Gereksiz alçak gönüllük yapmayacağım. Beni beğenmesi beni hiç şaşırtmadı. Hayır; çok yakışıklıyım gibi bir şey kesinlikle söylemeyeceğim; ama görüntümün hanımların üzerindeki etkisini -eski bir eskort olarak- çok iyi bilirim. Ya da şöyle diyeyim: Pek çok kadının beklentisini zaman içinde çözdüğüm için bu gereklilikleri uygularsam kadınlar tarafından beğenileceğimi bilirim. Kadınlar takım elbise ve kravat severler. Bu gerçekleri deneme-yanılma ile pro-Domluk1 dönemimde elde etmişimdir. Pro-Domlar para kazanabilmek için güçlü durmak zorundadırlar ve zaman içinde takım elbise, kravat ve kol düğmesi üçlüsünün size "kolay güç" verdiğini anlamışımdır. Zaten BDSM ortamında gerçek Masterlar daima tradisyonel görünümlü adamlardır. Takım elbise ve kravat (hele ki ortam uygunsa kol düğmesi) erkeğin imajına varlıklı bir hava katmakla kalmaz, onun önemli olduğunu da çağrıştırır. Önem ve para… Bu iki kavram, erkeğin çokluk gücüdür. Parasız kişiler de önemli olabilirler. Ancak imajlar, sosyal kalıpları okşarlar. Çok kadının beyinde -onlar hiç istemeseler de- ataerkil kalıplar yer alır. Bu kalıplar ise "Erkek zenginse, önemiyse, güçlüdür" demektedir.

Ancak varlığım, yani bedensiz varlığım, ya da bakış açısına göre cinim (ben bir okültistim) bu konuda yanıldığımı ve benim -blazer ceker, kravat, kol düğmesi trilojisinde- kendimi çok iyi hissettiğim ve görüntümü beğendiğim için kadınların da beni beğendiğini iddia eder. "Kendini beğenmeyeni başkası da beğenmez" düşüncesinin inatçı bir savunucusudur. Bu güne dek hangimizin haklı olduğu çözülememiştir. Neden hangisi olursa olsun, görüntümün Ayça hanımda da gece hakkında yeşil ışık yaktırdığı açıktı.



DİP NOTLAR

[1] Profesyonel dominasyon yapan MAster'a verilen isim.



Ana Sayfa    |    Altar Kimdir?    |    Kitapları    |    Yazıları    |    İletişim

Dizayn: Altar-Stil Team - İçerik: Altar Baykal    |    Copyright © 2023 -